Sevginin Gölgesinde Kalan Yaralar

Bazı şeyleri dile getirmek ya da yazıya dökmek kolay değildir. Sevgi, hissetmek ve sevilmek gibi kavramlar bunlardan sadece birkaçı. İnsanın ruhuna dokunan, hayatın en özel anlarını şekillendiren bu duygular, günümüzde belki de en çok yanlış anlaşılan, en fazla tüketilen değerler arasında. Ne yazık ki, derin bir bağ kurmak yerine çıkar ilişkilerinin gölgesinde şekillenen bir sevgi dünyasında yaşıyoruz. Sevginin ne olduğuna ve neden yitip gittiğine dair bir yolculuğa çıkalım.

Sevgi neden kayboluyor?

Klasik bir söz vardır: “Kırık bir bardağa su dolduramazsınız.” O kadar da haklı bir söz ki… Sevgi, öncelikle kişinin kendi içindeki kırıklıkları onarmak ile başlar. Ancak günümüzde birçok insan, kendi içindeki o eksik parçayı bulmak yerine, bir başkasından bu açığı kapatmasını bekliyor. Bu da gerçek sevgi değil, bağımlılık ya da bir alışveriş ilişkisi yaratıyor.

Çocukluk yıllarından itibaren öğrenilen sevgi anlayışı, bu tabloda çok önemli bir yere sahip. Sevgi adı altında, pek çok insan farkında olmadan ebeveynlerinden yaralarla büyüyor. Örneğin, “Beni üzersen seni sevmem” diyen bir ebeveynin çocuğu, sevgiyi koşullarla öğreniyor. Böyle bir birey yetişkin olduğunda, sevgi arayışını, tıpkı bir pazarlık gibi, “Bana bunu verirsen seni severim” anlayışı üzerine kurabiliyor.

Çocukluk döneminde sevgi yerine geçen eleştiriler, sevgisiz cezalar ya da ilgisizlik, bireylerin ruhunda derin yaralar açabilir. Bir çocuk, koşulsuz sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, sevgi yerine eleştirilerle büyürse, ilerleyen yaşlarda sevgiye dair algısını ya aşırı idealize eder ya da tamamen reddeder.

Aşırı Bağlılık: Bu bireyler, sürekli sevilme ihtiyacı içindedir. Partnerine ya da çevresindeki insanlara bağımlı hale gelir, onlardan kopmaktan korkar.

Sevgiden Kaçış: Bazı bireyler ise sevginin verdiği sorumluluk ve olası acılardan kaçar. Gerçek bir bağ kurmak yerine yüzeysel ilişkilerle yetinir.

Peki, bu çocukluk travmalarının yetişkinlikteki ilişkilerimize etkisini değiştirmek mümkün mü?

Sevgiyi yeniden inşa etmek mümkün mü?

Kendini Tanı ve Kabul Et: Öncelikle sevginin, başka birinin bize vereceği bir hediye olmadığını anlamamız gerekiyor. Sevgi, içten gelir. Eksik ya da yanlış sevgiye maruz kalmış olabiliriz, ancak kendi içimizdeki sevgiyi bulup büyütmek bizim elimizde.

Koşulsuz Sevgiye Odaklan: Koşulsuz sevgi, ne bir çıkar ne de bir beklenti içerir. Gerçek sevgi, kusurlarına rağmen karşındakini kabullenmek ve onunla bağ kurabilmektir.

İletişim Kur: Sevgi, bir his olduğu kadar bir eylemdir de. Hissettiklerini paylaşmak, sevgi bağlarını güçlendirir.

Bağları Derinleştir: Derin bağlar kurmak zaman ve emek ister. Herkesle bu bağları kurmaya çalışmak mümkün değildir; bu yüzden sevgi dolu, samimi ilişkiler kurmaya niyet etmek önemlidir.

Sevgi, Bir İhtiyaç Değil, Bir Seçimdir

Sevmek ve sevilmek, hayatta varoluşumuzun temel taşlarıdır. Ancak bu duygular, bir ihtiyaçtan çok bir seçimdir. Gerçek sevgi, bir boşluğu doldurmak için değil, o boşluğu kabul edip ona anlam katmak için vardır.

Kendi içindeki yaraları iyileştiren bireyler, başkalarını gerçekten sevebilir. Sevginin yeniden değer kazandığı bir dünyada yaşamak için, önce kendi sevgi anlayışımızı gözden geçirmemiz gerek. Unutmayalım ki, “Sevgi bir bahçe gibidir; ilgi ve emekle büyür.”

Bugün bu okuduğunuz yazım ile hayatınızda hangi sevgi bağlarını yeniden inşa etmek istersiniz? Belki de bu, başlamak için bir fırsattır.

Follow Us